Her zaman çok istediğim ve yapmaktan gerçekten zevk alacağımı
düşündüğüm bir şeydir seyahat etmek. Dünyanın dört bir yanını dolaşmak, bazen
bir dağın tepesinde olmak ,bazen okyanusun altında. Bazen bir gökdelenin
üstünden bakarken New York’a , bazen yarasa sesleri duyabilmek bir mağarada.
Bir gün gerçek anlamda yapmak istediğim şeylerden birisi işte bu.
Tabi ki bunların
hepsini bana eşlik edecek insanlarla, benimle aynı heyecanı paylaşacak
insanlarla yapmak istemem kadar doğal ne olabilir? Ve kim yalnız olmak ister ki
bunca güzelliği yaşarken.
“Yalnızlık yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan,
Dışından anlaşılmaz.
Yalnızlık
kocaman bir yalan,
Kovdukça
kovalayan,
Paylaşılmaz..”(Özdemir Asaf)
Öylesine ki , bence insan yalnızlığını bile paylaşacak
birine/birilerine ihtiyaç duyuyor .İşte onlarla yapmak isterim bu yolculuğu
ben. Onca güzelliği onlarla tatmak isterim.
Düşünüyorum da,
insanın en büyük yolculuğu aslında kendine olandır. İnsan kendini
keşfedemedikçe, dünyayı keşfetmiş neye yarar? Kendi içine yolculuk yapamayan
insanın, dünyanın dört bir yanına gitmesi hiç akıl kârı mıdır? Hiç öyle
olduğunu sanmıyorum doğrusu. Çünkü insan hep kendinle baş başadır. Nereye
giderse gitsin, kimden kaçarsa kaçsın, kendinden kaçamaz. Bu yüzden, bu seyahat
tutkusu beni çok farklı bir şekilde içine çekiyor. Hem insanın kendini, kendi
içinde olan dünyayı, hem de dışardaki dünyayı keşfetmesi inanılmaz bir şey olsa
gerek. Kendi içindeki güzellikleri göremeyenin, dünya harikalarını görmesinde
ne güzellik olabilir ki ,bir avuç anıdan başka.
Ama iki dünyanın güzelliklerini görebilen için ise her şey …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder