Yaşım henüz yirmi iki. Gençliğinin baharında dedikleri
yaştayım. Çok şey görüp geçirmedim belki ama şu kısa ömrümde birkaç şeyi
gözlemledim. Bunlardan biri beni üzen
ama dahası şaşırtan ve hayrete düşüren bir durum. Doğru bir şey yaparken,
insanların öte taraftan doğruyu unuttukları bir durum bu. Kısaca anlatmak
gerekirse durum şudur: Ölülere ve eşyalara, yaşayanlardan daha fazla değer
verip, saygı gösterdiğimiz. Bu durumun sebebi hakkında birkaç fikrim ancak
gerçek sebebin bunlardan biri veya daha fazlası ile bağlantılı olduğu konusu
muamma. Sokakta birilerinin kalbini kıranların, mezarlıkta bütün içtenliğiyle
sessiz bir şekilde saygı göstermeleri anlaşılmaz ya da trafikte terör
estirenlerin mezarlık yanından geçerken müziğin sesini kısmaları da.
Sakın yanlış anlaşılmasın demek istediklerim. Burada yapılan
doğru şeyleri yadırgamıyorum. Ne demek istediğimi muhakkak anlamışsınızdır.
Başka bir örnek eşyaya verdiğimiz fazlaca değer. Herkes muhakkak kendinde veya başkasında şahit olmuştur bu
duruma. Bir çocuk evde bir şey kırdığında işittiği azara herkes aşina olsa
gerek. Ama niye? Bir kalp daha az mı değerli bir vazodan veya bir eşyadan.
Bilinçaltımızdaki eşyayı yaşatma amacı
bir bağla bize mi bağlı yoksa? Bütün sebep bizim uzun yaşama, ölmek
istememe veya bunun için hiçbir zaman hazır olamamamız mı? Bakın ne evler, ne
kıyafetler ve eşyalar kaldı geçmişten. Sahipleri artık olmayan bu dünyada.
Kırılan kalp yerine gelmedi belki umursamadık bile ama öldükten sonra kalan
eşyanın ne faydası var. Geriye kırık kalp bırakmak mı yoksa eşya bırakmak mı?
Bunları etraflıca düşünüp bir seçim yapmamızın zamanı geldi ve hatta çoktan
geçti eğer biz hala kalpler kırıp, insanlar yerine eşyalara bağlanıyorsak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder