31 Aralık 2020 Perşembe

Uçurumun Kenarında-mı-yız?

 Bugün 31 Aralık 2020. Hava sıcaklığı gündüz yaklaşık 20 derece ve yazlık kıyafete gayet uygun. Çoğu kişiden duyduğum ise bu havaların ne kadar güzel olduğu. Tekrar ediyorum bugün 31 Aralık ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki “bizi bu güzel havalar mahvetti”.

            2020 yılı Covid kriziyle tarih sayfalarında yerini çoktan aldı. Aşı çalışmalarının da başarısıyla nispeten yakın bir gelecekte bu krizi arkamızda bırakacağımızı umuyorum. Ancak dert edinmemiz, endişelenmemiz hatta uykularımızın kaçışına sebebiyet vermesi gereken ve ne yazık ki gerekli dikkati göstermediğimiz iki büyük kriz var. Su krizi ve İklim/Çevre krizi. Yaşadığımız yerden, rahat koltuklarımızda oturup bu krizlerde neyin nesi, nerden çıktılar diyebiliriz. Şu an biz değil belki ama milyonlarca hatta milyarlarca insan bu krizleri yaşıyor. Önemli olan bizim ne yapacağımız. Bizim, kendimizi – insanlığı- kurtarmak için ne yapacağımız. Çünkü doğa bizimle veya biz olmadan kendini tekrar inşa edecektir. Ona verdiğimiz bunca zararın aslında kendimize verdiğimiz zarar olduğunu anladığımızdan beri doğayı koruma adı altında yine kendimizi korumaya ve paçamızı yok oluştan kurtarmaya çalışıyoruz. İşte bizi uçurumun kenarından bir adım öteye sürükleyecek ya da kurtaracak olan bu bencilliğimiz. Şu an ki bencil yaşam tarzımızı devam ettirmeyi mi yoksa gelecekte var olmayı mı tercih edeceğiz.

        Bu yazdığım aslında yazının son cümlesi olmalıydı ama detaya girmeden, lafı uzatmadan önce sorumluluğu omuzlarımıza yüklemek istedim. Burada bu krizler nasıl çözülür, neler yapılmalı gibi sorulara cevap aramayacağım. Konunun uzmanları, bilim adamları bu sorunlar hakkında çalışıp, acı reçeteleri önümüze koyuyorlar. Benim yapmak istediğim ise çarpıcı bilgiler vererek bu konuya dikkat çekmek ve endişelenmenizi sağlamak. Öncelikle su krizi ile başlamak istiyorum. Su, bizim için günlük hayatta neredeyse hiç dert edinmediğimiz bir gıda. Çoğu zaman rahatlıkla erişebiliyoruz. İki saatlik su kesintisinde bile bir tık ile hemen su siparişi vererek, su tedarikini sağlayabiliyoruz. İşte tam bu sebeple en çok israf ettiğimiz ama bir damlasını bile boşa akıtmamamız gereken bir yaşam kaynağı.



Bu iki fotoğraf çok şey anlatıyor aslında ancak yine de birkaç bilgi paylaşmak istiyorum. Dünyada iki milyar insan temiz içme suyu olmadan yaşamaya çalışıyor. 2019 yılında 5 yaş altı bir milyon çocuk temiz su ve sanitasyona erişimi olmadığı için hayatını kaybetti. Böyle bir dünyada bir damla suyu israf etme hakkımız bulunmuyor.

 Nehir kenarında bile abdest alıyor olsanız, suyu israf etmeyiniz.'' Hz. Muhammed

 

Temiz içme suyuna yönelik yönelik oldukça umut verici ve başarılı çalışmalar mevcut. Cesur Mavi Dünya belgeselinde bu çalışmaları görebilirsiniz. Inside Bill’s Brain serisinin ilk bölümünde ise Bill Gates’in üzerinde çalıştığı ve yatırım yaptığı dışkıdan içme suyu elde sistemi farklı bir bakış ve çözüm sunuyor. Evlerdeki su israfını önlemek için ise HydraLoop’un geliştirdiği çözüm oldukça başarılı. 



Diğer kriz ise İklim ve Çevre Krizi. Su kriziyle bunları birbirinde tamamen ayırmak ve ayrı düşünmek tabi ki mümkün değil. En nihayetinde ikisi de insan kaynaklı krizler. İklim ve çevre krizinde üç ana faktör var. Toprak, Bitkiler ve Vahşi Yaşam (Biyoçeşitlilik).

Sağlıklı topraklar, su ve karbondioksiti tutma açısından kritik rol üsteliyor. Toprak, atmosfer ve toprakta yaşayan bitkilerin toplamından daha fazla karbon tutabiliyor. Bu sebeple sağlıklı toprak, küresel ısınmayla mücadelede çok önemli rol oynuyor. Ancak dünyanın üçte ikisi çölleşiyor ve Birleşmiş Milletler’e göre dünyada kalan yüzey toprağı altmış yıl içinde yol olacak. 

Allon Savory şöyle diyor. “ Verimsiz topraklar, fakirlik yaratır. Fakirlik, toplumsal çöküşü doğurur. Verimsiz topraklar, sel ve kuraklığın daha sık yaşanmasına ve kitlesel göçlere sebep olur. 2050 yılına kadar bir milyar insan çölleşme nedeniyle başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. Bu nedenle tarım arazilerinin verimli kullanımı, yeni yüksek teknolojilerin adapte edilmesi gelecekte dünya nüfusunu beslemek için kritik öneme sahip. Hollanda bu konuda dünyadaki öncü ülkelerden bir tanesi. 

            İkinci nokta, vahşi yaşam alanlarının geri kazandırılması. Endüstriyel besin üretimi için tarım arazisi veya büyük baş hayvan çiftliklerine dönüştürülen bu alanların tekrar vahşi yaşam alanlarına dönüştürülmesi gerekiyor. Eğer sebze ağırlıklı beslenseydik, şu an ihtiyaç duyulan arazinin yarısı gerekecekti. 2100’e kadar 11 milyar insan nüfusu olacağı düşünülürse ve eğer aynı yaşam tarzı ile yaşamaya devam edersek, bugün konuştuklarımızın hiçbir anlamı kalmayacak. Çünkü muhtemelen geri dönüşü olmayan yola çoktan girmiş olacağız. Tabi topyekûn bir dönüşüm bugünden yarına mümkün değil. Bunun için devletlerin, şirketlerin ellerine taşın altına sokması gerekiyor. ABD’nin Paris İklim Antlaşması’ndan çekildiği bir dünyada bunu beklemenin ne kadar gerçekçi olduğunu sizlerin düşüncesine bırakıyorum. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı da sürdürülebilir ve yaşanabilir bir dünya için üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir alan. Mevcut enerji üretiminin bu alanlara kayması gerekiyor. Bu kaynaklar bize ihtiyacımız olan enerjinin çok daha fazlasını sağlıyorlar. Dünya bitkileri her gün 3 trilyon kilowatt saat güneş enerjisi yakalıyor. İhtiyacımız olan enerjinin 20 katı.  

            Ancak tüm yazılanlara, uyarılara ve çözümlere rağmen tek yaptığımız kulaklarımızı tıkayarak tüketmek. Kendi bencil isteklerimiz uğruna dünyayı tüketmek. Bu tüketimin boyutları öylesine büyük ki bu yıl Dünya Limit Aşım Günü 22 Ağustos’ta gerçekleşti. Dünyanın bir yılda ürettiği kaynakları, yılın yarısında tükettik. Vahşi yaşamı, biyoçeşitliliği de aynı hızla tüketiyoruz. Her yıl 15 milyardan fazla ağaç kesiyoruz. Büyük balıkçı filoları uluslararası sularda balık avına 1950’li yıllarda başlamasına rağmen denizlerdeki balıkların %90’ını bitirdiler. Kuzey kutbundaki yazlık deniz buzu 40 yılda %40 azaldı. Nehirleri ve gölleri kirleterek ve kurutarak temiz su kaynaklarının %80’ini azalttık. 1937 yılında dünya nüfusu 2,3 milyar, atmosferdeki karbon milyarda 280 parça ve kalan yabani doğa  %66 iken 2020’de nüfus 7.8 milyar, karbon milyarda 415 parça ve kalan yabani doğa %35. Rahat bir yaşam uğruna yaptığımız sömürü ve zarar geri döndürülebilir mi? Kesin bir evet. Geri döndürecek miyiz? Geri döndürebilecek miyiz? Yine kendimizi kurtarabilecek miyiz? Bunu kendi adıma yaşam süremde görebilirim. Beni düşündüren ve endişelendiren ise uçurumun kenarında atacağımız adımın yönü.

Kaynaklar:

  • Cesur Mavi Dünya (Netflix)
  • David Attenborough : Gezegenimizde Bir Yaşam (Netflix)
  • Kiss the Ground-Onarıcı Tarım (Netflix)
  • 25 Litre (Youtube)
  • Inside Bill’s Brain (Netflix)

Öneriler:

  • Süt Sistemi (Netflix)
  • Cowspiracy (Netflix)
  • Kaybolan Buzullar (Netflix)
  • Plastik Okyanus (Netflix)
  • Mercan Peşinde (Netflix)
  • water.org


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder